“İncelenmeyen hayat yaşamaya değer değildir.” Sokrates

Kendimizi gözlemlemeye başladığımızda ruh hallerimizi ve davranışlarımızı belirleyen duygularımızın daha iyi biçimde farkına varırız. Bu sayede dışımızda durarak kendimizi değerlendirmeyi, hislerimizi ve mantığımızı dinlemeyi öğreniriz. Akıl sağlığımız için kendimizi gözlemleyen bir parçamızın olması çok gerekli. Sorumluluklarımızı kabullenme, benliğimizi tanıma çabasında çok önemli ve hiç bitmeyecek bir eylem, kendimizi gözlemlemek.

Kendini gözlemlemek takıntılı biçimde kendinle uğraşmak ve bir tür bencillik olarak düşünülmemeli. Aksine saplandığımız duygu ve düşüncelerden bizi kurtaran bir eylem olabilir. İç açıklığı ve başkalarını anlamaya çalışma duygumuz ciddi biçimde gelişim gösterebilir. Hem kendimizin hem de ötekilerin duygu ve düşüncelerine yargılamadan daha açık hale gelebiliriz. Gizli ve bastırdığımız duygularımız açığa çıktıkça bizi zehirleyen kalıp davranışlardan kurtulabilir, başkalarına yönelik şefkat duygumuzu geliştirebiliriz.

Sinirliyim dediğimizde bu duygu bütünüyle bizi gösterir ancak sinirli hissediyorum dediğimizde duygumuzu bildiririz. O an hissettiğimiz duyguyla aramıza mesafe koyarız, bu sayede elimize hissettiğimiz duyguyu inceleme fırsatı çıkar. Kendini gözlemleme pratiğine annelerin bebeklerini gözlemlemesi iyi bir örnek olabilir. Bu eylem bebeğin hayatını sürdürebilmesi için çok önemlidir. Biz de kendimizin ebeveyni olabiliriz. Kendimizi gözlemlemek için temellendirme egzersiziyle yola çıkabiliriz. İşte sorularımız:

  1. Şu anda ne hissediyorum?
  2. Şu anda ne düşünüyorum?
  3. Şu anda ne yapıyorum?
  4. Şu anda nasıl nefes alıyorum?
  5. Bu yeni anda kendim için ne istiyorum?

Günün bazı bölümlerinde tesadüfi biçimde bu egzersizi yaptığımızda, kendimizi yeniden yönlendirme şansı bulabiliriz. Soruları okuyup cevapladıktan sonra nefesimize dikkat etmek bile bazen yararlı olabilir. Ardından odaklanmak için yürüyüşe çıkabilir ya da farklı bir egzersiz yapabiliriz.

kendini gözlemlemek

Temellendirme egzersizini yaparken iç ve dış referansları akılda tutmak gerekir. Dış referanslara dayanan insanlar yapıp ettikleri ve görünümleriyle başka insanlar üzerinde bıraktıkları izlenime -bir şeyi başkaları için düzgün yapmak- dikkat ederler. İç referanslara dikkat eden insanlar ise olup bitenin nasıl hissettirdiğiyle -bir şeyi kendileri için doğru yapmak- ilgilenirler. İki referansın birbirine üstünlüğü yok diyebiliriz ancak aralarındaki denge çok önemli. Burada temel soru şu: Duygularımızı nasıl idare ediyoruz? Ötekilerin ne düşündüğüyle mi yoksa bizi neyin daha rahat hissettirdiğiyle mi ilgiliyiz? Yaşamla ilgili tatmin duygumuz azsa kendimize nasıl referans gösterdiğimizi anlamak işimize yarayabilir, değişim yolumuzu açabilir.

Yapıp ettiklerimizde aklımızla hareket eden varlıklar olduğumuz düşüncesi uzun zamandır sorgulanıyor. Yapılan birçok deney gösteriyor ki duygularımız olmadan hareket edemiyor, karar veremiyoruz. Duygu yoksunluğu, insanları karmaşaya sürüklüyor. Bu durumda bizi harekete geçiren, kararlar almamızı sağlayan duygularımızı anlamak için kendimizi gözlemlememiz önemli. Duygularımızı anlayamazsak kararlarımızı sanki akılcı biçimde almışız gibi gerekçeler üretebiliriz. Kalıp yargılarımız öğrenme isteğimizi engellediği için kesinliğe değil belirsizliğe, merak duygumuzu canlı tutmaya, yeni şeyler öğrenmeye ve deneme tutkumuzu sürdürmeye çalışmalıyız. Duygular yanlış ya da doğru değildir. Ancak eyleme dökülmüş duyguların etik açıdan doğru mu yanlış mı olduklarının sorgulamasını yapabiliriz. Bu yüzden kendimizi gözlemleme pratiği, kendimize yönelik sorumluluklar konusunda daha fazla farkındalık geliştirmemizi sağlar. Başlangıçtaki soruları atlamak ise duygularımız üzerine düşünmekten kaçtığımızı ve aklımızın bu kaçışa gerekçeler uydurduğunu gösterir.

Kendimizi gözleme konusunda uygun terapisti bulmak zor ya da pahalı olabilir. Bu durumda başka egzersiz ve araçlar var. Zaten tek ölçü herkese uymaz, işimize yarayan neyse onu kullanabiliriz. Bu durumda günlük tutmak çözümlerden biri olabilir. Kendimiz hakkında yazmanın çok sayıda pozitif getirisi var. Günlük tutarak kendimizi daha iyi tanıyabilir ve duygularımızı derinlikli biçimden gözden geçirebiliriz. Dua, meditasyon, derin düşünce gibi günlük tutmak da dikkatimizi toplamamızı sağlayabilir. Dikkat toplama pratikleri stres, kaygı, depresyon, bağımlılık davranışlarımızı azaltır ve hatta hipertansiyon, kalp rahatsızlığı ve kronik acı türünde rahatsızlıklarımıza olumlu etkide bulunabilir.

Kendimizi gözlemleyerek beynimizi esnek kılmada önemli bir araç olan günlük tutmaya başlamak için birkaç ipucu verelim: Kesinlikle dürüst ve açık olun; az, öz, yalın ve basit yazarak başlayın. Başlangıçta ne yazacağınızı bilmiyorsanız her şeyi ya da aklınıza gelen ilk şeyi yazarak başlayın. Bir hafta içinde pes etmeyin, azimli ve kararlı olun. Günler geçip alıştıkça çok daha iyi biçimde yazabilirsiniz. Rastgele seçtiğiniz anıları, gün içinde olup bitenleri ve özellikle size ne hissettirdiklerini, olup bitenler hakkında ne düşündüğünüzü yazın. Rüyalarınızı ve onlara yönelik tepkilerinizi mutlaka yazın, özellikle sabah uyandığınızda ilk iş olarak ve kesinlikle elle yazın. Yazdıklarınızı üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra okuduğunuzda duygularınızı, gerekçelerinizi ve bahanelerinizi daha iyi anlayacaksınız.

Çeşitli pratiklerle kendimizi gözlemleme yeteneğimizi geliştirdiğimizde zihnimizde kendimize ve başkalarına yönelik sürekli dönüp duran zehirli iç konuşmaların farkına varır, onlarla aramıza mesafe koyabiliriz. Dikkat toplama pratiklerimiz beynimizi büyütür ve esnekleştirir. Daha kolay sakinleşiriz. Bu sayede başkalarını anlama yeteneğimiz de gelişir.

Kaynak: Philippa Perry, Akıl Sağlığımızı Nasıl Koruruz, Sel Yayıncılık. 

Yorum Yazın